Gündem 1 – Son Dakika Gündem Haberleri – Gundem1.com

Türkiye ve Dünyadan Son Dakika Haberleri

Yeryüzü ve Uzay

Rızkını Dert Etme (Yirmi İkinci Sohbet)

YİRMİ İKİNCİ SOHBET

Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 16 Zilkade 545 tarihinde sabahleyin Ribatta şöyle sohbet etti:
Sohbettekilerden biri “Dünya sevgisini kalı { bimden nasıl çıkaracağım?” diye sordu: O da şöyle cevap verdi:)
Dünyanın, sahiplerini ve oğullannı nasıl döndürüp dolaştırdığına, onlara ne dolaplar çevirdiğine, onları oyaladığına ve sonra da arkasına attığına bak. Onları derece derece yukarılara, insanların üstüne çıkarır, onlann boyunlarını o kimselerin ellerine verir, hâzinelerini ve güzelliklerini ortaya çıkanr. Onlar tam yücelikleriyle, elde ettikleri imkânlarıyla, güzel yaşamlanyla ve dünyanın kendilerine ettiği uşaklıkla sevinip havaya girmişken onları ansızın yakalayıp bağlayarak aldatır ve baş aşağı yuvarlayıverir de paramparça
olup dağılır, helak olurlar. O da şeytanla birlikte onlann arkasından güler. Hz. Adem’den kıyamet gününe kadar çoğu hükümdara, güç sahiplerine, zenginlere yaptığı şey işte budur. Böylece onlan önce yüceltir, sonra alçaltır; önce ilerletir, sonra geriye düşürür; önce zenginleştirir, sonra fakir eder; önce kendine yaklaştırır sonra da boğazlar. Onlardan çok azı, kurtulup dünyayı alaşağı ederek kötülüğünden yakayı kurtarabilir. Bunlar da sadece üç beş kişidir. Dünyanın kötülüğünden kurtulabilenler, onu tanıyıp ondan ve tuzaklanndan sakınanlardır.
Ey bu soruyu soran! Dünyanın ayıplanna kalp gözünle bakarsan onları kalbinden çıkartabilirsin. Yok eğer beden gözünle bakarsan onun süsleri ile oyalanarak ayıplarını göremez ve kalbinden çıkartamaz, ondan uzaklaşamazsın. Başkalarını öldürdüğü gibi seni de öldürür. Huzura erip mutmain oluncaya kadar nefsinle mücadele et. Huzur bulduğunda dünyanın ayıplarını tanır, ondan uzaklaşabilirsin. Nefsin huzur bulması, kalbin emir ve yasaklannı kabul etmesi, sırra uyup itaat etmesi, verdikleriyle yetinmesi, engel oldukları şeylere de katlanması ile olur. Huzur bulunca kalbin safına katılır ve ona ısınır. Başındaki takva tacını ve Allah’a yakınlık hil’atini giyer.
İnanmaya ve tasdik etmeye bakın, Allah’ın dostlarını yalanlamayı, onlarla mücadele etmeyi bırakın. Onlarla çekişmeyin. Çünkü onlar, dünya ve ahirette hükümrandırlar, Allah’ın yakınlığım elde etmişler, böylece Allah dışındaki şeylere de sahip olmuşlardır.’ Allah onlann kalplerinin bütün ihtiyacını karşılamış, yakınlığı ve sıcaklığı, nüru ve keremi ile doldurmuştur. Dünyayı elinde tutanlara ve onu yiyenlere hiç aldınş etmezler. Onlar, işin başına değil, neticesine ve fenâsına bakarlar. Allah’ı sır gözlerinin tam ortasına koyarlar. Onların ibadetleri ne helak korkusuyla, ne de mal, mülk arzusuyladır. Allah onları kendi için ve beraberliklerinin sürmesi için yaratmıştır. Allah sizin bilmediğiniz daha nice şeyler yaratır. O, istediğini yapandır.
Münafık, konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde sözünü tutmaz, kendine güvenildiğinde güveni boşa çıkartır. Kim, Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) belirttiği bu kötü özelliklerden uzak olursa münafıklıktan uzak olmuş olur.
Bu özellikler müminle münafığı ayıran mihenk taşıdır. Bu mihenk taşını ve aynayı al ve onunla kalp yüzüne bak. Mümin misin, münafık mısın, muvahhid misin, yoksa müşrik misin o aynada gör. Bütün dünya bir imtihan aracıdır. Ahiret için sâlih bir niyetle alınan şeyler ise bunun dışındadır. Kişinin dünya malında tasarruf ederken niyeti düzgün ise dünya ahirete dönüşür. Her nimet Allah’a şükretmeyi gerektirir. Allah’ın nimetlerini şükrüne bağlayınız. Allah’a şükretmek, verdiği nimetlerden dolayı Ona teşekkür etmekle olur. Allah’a şükretmenin iki ana unsuru vardır:
1. Nimetleri itaat ve ibadet için, fakirlere yardım etmek için kullanmak
2. Nimetlerin, Nimet Veren’den geldiğini itiraf edip nimeti indirene şükretmektir ki nimeti veren ve indiren, Allah’tır.
Süfîlerden biri şöyle demiştir: “Seni oyalayıp Allah’ı unutturan herşey, senin için uğursuzdur”. Bir şeyi hatırlamak, Allah’ı unutturuyorsa o senin için uğursuzdur. Namaz, oruç, hac ve bütün iyilik işleri, (sana Allah’ı unutturuyorsa) senin için uğursuzdur. Verdiği nimetler seni oyalayıp Allah’ı unutturuyorsa senin için uğursuzdur. Onun nimetlerine günahlarla karşılık verdin, önemli işlerinde Ondan başkasının kapısını çaldın. Gündüzünde ve gecende hareketinde, duruşunda, suretinde ve mânânda yalan ve ikiyüzlülük yerleşmiş. Şeytan sana tuzak kurmuş, yalanı ve çirkin işleri sana güzel göstermiş. Namazında bile yalan söylüyorsun. Çünkü sen “Allah en büyüktür / Allahu Ekber” diyorsun, ama yalan söylüyorsun. Çünkü kalbinde başka tannlar var. Güvendiğin herşey senin tanrındır. Korktuğun ve birşeyler beklediğin herşey senin tannn- dır. Kalbinle dilin aynı şeyi söylemiyor. Eylemlerin sözlerinle çelişiyor. Kalbinle bin defa, dilinle bir defa “Allah en büyüktür” de. Başka bin tanrın olduğu halde “Allah’tan başka tanrı yoktur” demeye de utanmıyorsun. İçinde bulunduğun tüm bu hallerden bir an önce Allah’a tevbe et.
Sen ey bilgiyi bilen fakat uygulamayı bir yana bırakıp sırf bilginin kendisiyle uğraşan! “Ben bilgiliyim, âlimim” demenin sana ne yararı var ki! Sen yalan söylüyorsun. Kendinin yapmadığı bir işi başkasına buyurmaya kendi adına nasıl hoşnut olabiliyorsun?! Allah (c.c.) “Neden yapmadığınız şeyleri söylersiniz,ri buyuruyor.
Yazık sana! İnsanlara doğruluğu emrediyorsun ama kendin yalan söylüyorsun. İnsanlara Allah’ı bir kabul etmelerini söylüyorsun ama sen ortak koşuyorsun. İnsanlara ihlası emrediyorsun ama sen gösteriş ve ikiyüzlülük yapıyorsun. Günahları bırakmalarını emrediyorsun ama kendin işliyorsun. Senin gözünden utanma perdesi kalkmış. Şayet inancın olsa utanırdın. Hz. Muhammed (s.a.v.) “Utanmak imanın yansıdır” buyurmuştur.
Senin ne inancın, ne de güvenilirliğin var. Sen bilgiye hıyanet ettin, güvenilirliğini yitirdin ve Allah katında hâinler defterine fişlendin. Senin için, tevbe edip tevbede sebat etmekten başka bir çözüm bilmiyorum. Allah’a ve kaderine inancı tam olan kimse, bütün işlerini Ona teslim eder ve hiçbir işinde Ona ortak koşmaz. İnsanları ve sebepleri Allah’a ortak koşmaz, Allah’ı bırakıp sebeplere bağlanmaz. Bunu başanrsa Allah onu bütün sıkıntılarından kurtarır. Sonra o kimse, imam basamaklarının en üstüne çıkar. Sonra ona “eb- dal veliliği”, sonra da “gayb veliliği” gelir. Bazen de en üst mertebeye çıktığında “kutupluk” verilir. Allah bütün yarattıklarına, cinlere, insanlara, meleklere ve ruhlara karşı onunla övünür. Onu ilerletir, kendine yaklaştırır ve yarattıkları üzerinde yetkili kılar, ona mülk ve imkân verir, onu kendisi sever, insanların kalbine de onun sevgisini verir. Bütün bunlar işin temeli ve başlangıcıdır. Allah’a ve peygamberlerine inanmak ve onlan doğrulamak bu işin temelidir. Önce müslüman olmak sonra inanmak; önce Allah’ın kitabı ve Peygamberin sünnetini uygulamak sonra iman olgunlaşınca kalbin Allah’ın birliğini kabul etmesiyle birlikte amellerde ihlaslı olmak gelir. Gerçek iman sahibi, kendinden, amellerinden ve Allah dışındaki herşeyden vazgeçer. İşlediği amellerden kendini soyutlar. Allah onu kendi yoluna götürünceye kadar Allah tarafında kalıp nefsiyle ve insanlarla mücadele etmeyi sürdürür. Allah (c.c.) “Bizim yolumuzda mücadele edenleri biz kendi yolumuza iletiriz”4 buyurmuştur.
Allah’ın, sizin hakkınızdaki tedbirine razı olarak dünya malından uzak durun. O, onlan kader elinde çekip çevirir. Kadere uyum gösterip şikayetçi olmayınca da onlan kudretine yükseltir. Kadere uyup kader belirleyicinin tasarrufunu bekleyenlere, kaderle hareket edip kaderle yürüyenlere ve kader nimetini inkâr etmeyenlere ne mutlu! Kaderi belirleyen Allah’ın nimet verdiğinin göstergesi, Allah’a yakınlık ve bütün insanlardan vazgeçip Onunla yetinmektir. Kulun kalbi, Rabbine erince Rabbi onu kimseye muhtaç etmez. Onu kendine yaklaştınr, ona imkân ve mülk verir ve ona “Sen bugün bizim katımızda yerleşik ve güvendesin ”s buyurur. Mısır hükümdannın Yusuf u (a.s.) yardımcı kılıp mülkünde ve kenar şehirlerde, hükmü altında olan yerlerin yönetiminde yetki verdiği ve hazine bakanı yaptığı gibi Allah da onu yetkilerle donatır. Kalp de böyledir. Sağlam olup Allah dışındaki herşeyden temizliği ve değeri ortaya çıkınca Allah onu diğer kullannın kalpleri üzerinde ve hükümran olduğu dünya ve ahiret üzerinde yetki sahibi kılar. Böylece o, bu ilme ermek ve zâhir ilimle amel etmeye giden yolu bulmak isteyen müridlerin Kâbesi olur. Allah’a itaat konusunda tembellik ve üşengeçliği alışkanlık haline getirme. Çünkü Allah ceza olarak seni imtihan eder. Hz. Muhammed (s.a.v.) “Kul amelinde gevşek davranınca Allah onu kaygı imtihanına tabi tutar” buyurmuştur. Onu kısmetinde olmayan şeyi arama kaygısıyla, aile sıkıntıları kaygısıyla, geçiminde kazanç eksikliği ve çocuğunun dikbaşlılığı kaygısıyla ve eşiyle arasında sevgisizlik kaygısıyla imtihan eder. Ne yöne dönse ayağı takılır. Bütün bunlar Rabbine ibadet ve itaatte gevşekliğinin ve Allah’ı bırakıp dünya ile, insanlarla uğraşmasının cezasıdır. Allah (c.c.) “Siz şükreder inanırsanız Allah size niye azap etsin ”b buyurmuştur. Hiç kimsenin, kader ve kazasını ileri sürerek Allah’a itiraz etmesi doğru değildir. Hüküm ve tasarruf tamamen Ona aittir.
Yazık sana! Ne zamana kadar kendinle, ailenle oyalanıp Allah’tan habersiz kalacaksın? Süfîlerden birinin şöyle dediği nakledilmiştir: “Çocuğun çekirdeği açıp içindekiniyemeyi öğrenince artık onunla ilgilenmeyi bırak da Rabbinle ilişkini düzeltmeye bak
Bu zatın, bu sözüyle anlatmak istediği şey şudur: Çocuk çekirdeğin bir işe yaradığını ve bir değeri olduğunu bilince artık emeğiyle kendi için bir şeyler yapmayı öğrenmiş olur. Bundan dolayı zamanını onun için çalışarak boşa geçirme. Çünkü artık onun sana ihtiyacı kalmamıştır. Çocuklarına bir meslek öğret, sonra bütün vaktini Allah’a kulluk etmeye ayır. Çünkü eşin ve çocuklannın, Allah’tan gelecek hiçbir bela ve sıkıntıda sana yararı dokunmaz. Kendini, aileni ve çocuklannı yaşamak için yetecek kadar yiyecek ve giyeceğe kanaat etmeye zorla. Sen ve onlar zamanınızı Rabbinize kulluk etmeye ayırın. Kaderinizde rızık bolluğu yazılmışsa Allah katında belirlenmiş olan vakitte gelecektir. O rızkı Allah’tan göreceksin. İnsanlan Allah’a ortak koşmaktan da kurtul. Kaderinde böyle bir şey yoksa zühd ve kanaatin senin en büyük zenginliğindir. Kanaatkâr mümin herhangi bir dünyalığa gerek duyarsa dileme, yalvarma, alçaklık ve tevbe ayaklarıyla Rabbinin huzuruna girer. İstediğini verirse verdiğinden dolayı Ona şükreder. Vermezse yine şikayetçi olmaz ve itiraz etmeden, karşı gelmeden sabreder.
A münafık! Kanaatkâr mümin, senin yaptığın gibi, dinini kullanarak, gösteriş yaparak ve ikiyüzlülükle zengin olma yoluna girmez. Gösteriş, ikiyüzlülük ve günahlar fakirlik, alçaklık ve Allah’ın huzurundan kovulma sebebidir. Gösteriş yapan ikiyüzlüler dini kullanarak ve liyakatsizce sâlihlerin kılığına bürünerek dünya malını elde ederler. Onların sözlerini konuşur, onlann giysilerini giyerler fakat onlar gibi amel etmezler. Hiçbir ilgileri olmadığı halde, onlardan olduklarını iddia ederler. Senin “Allah’tan başka tanrı yoktur” sözün bir iddiadır, ona tevekkül etmen, güvenmen ve kalbini Onun dışındakilerden çevirmen ise o iddianın delilidir.
A yalancılar! Doğru sözlü olun. A Efendi’sinden kaçanlar! Dönün, kalplerinizle Allah’ın kapısına yönelin, Onunla anlaşın ve Ondan özür dileyin. İman halinde, dünyadan dinin mübah kıldığı şeyleri alırsın. Velilik durumunda Allah’ın emriyle ve Kitap ve Sünnetin şahitliği ile alırsın. Ebdâllik ve kutupluk durumunda ise Allah’ın tasarrufu ile alırsın, herşeyi O’na havale edersin.
Oğlum! Sen utanmıyorsun. Otur da nefsin için ağla. Çünkü doğrudan ve başarıya ulaşmaktan yoksun bırakıldın. Utanmadan bir itaat ediyor, bir kızıyorsun; bir gün ihlaslı davranıyor, öbür gün ortak koşuyorsun. Resûlullah (s.a.v.) “İkigünü birbirine eşit olan aldanmıştır. Dünü bugününden hayırlı olan yoksundur” buyurmuştur.
Oğlum! Seninle hiçbir şey olmaz ama sensiz de olmaz. Sen çalış, Allah yardım edecektir. İçinde bulunduğun denizde hareket et, dalgalar seni kaldıracak ve seni kıyıya atacaktır. Dua senden, kabul etmek Ondandır. Çalışmak senden, başarıya ulaştırmak Ondandır. Terketmek senden, korumak, uzak tutmak Ondandır. Allah’ı aramakta sebatlı olursan Allah sana yakınlık kapısını gösterecek ve sen de rahmet, lütuf, kerem ve sevgi elinin iştiyakla sana uzandığım göreceksin. Allah dostlannın gayeleri de bundan ibarettir.
Ey nefsine, arzu ve hevesine, doğasına ve şeytanına kul olanlar! Ben sizi ne yapayım? Benim yanımda haktan, özden, safâdan, ilgiyi kesme ve irtibat kurmadan başka bir şey yoktur. Allah’ın dışındaki herşeyden ilgimi keserim ve Allah’la irtibat kurarım.
A münafıklar! A kuru dava sahipleri! A yalancılar! Ben sizin hevesinizi kabul etmem. Ben sizin yüzünüzden utanmam. Siz Rabbinizden utanmazken, yüzsüzce hareket ederken, Onun ve başınızda görevli meleklerinin bakışını hiçe sayarken ben sizden niye utanayım ki?! Tevbe etmeyen, tevbe ve özür dileme ayaklarıyla Rabbine dönmeyen her inkârcının, ikiyüzlünün ve yalancının başını kesebilecek bir doğruluğum vardır. Sûfîlerden biri şöyle diyor: “Doğruluk, Allah’ın ye/yüzündeki kılıcıdır. Her neyin üzerine konursa keser”. Benim söylediklerimi kabul edin. Çünkü ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Sizi sizin için istiyorum. Ben sizden geçtim, Allah’la beraberim. Kim benim sohbetime düzenli olarak ve samimiyetle katılırsa faydalanır ve kurtulur ve kim sohbetimde beni yalanlar ve yalan söylerse faydadan yoksun kalır ve hem dünyada, hem de ahirette cezalandırılır.
Allah’ı tanıma yollanndan biri de Onunla tartışmaya ve şikayet etmeye son vermek ve tedbirine nza göstermektir. Bundan dolayı Malik b.
Dinar müridlerinden birine “Allah’ı tanımak istiyorsan tedbirine ve takdirine rıza göster. Nefsini, hevanı, tabiatını ve isteklerini tedbir ve takdir etmek konusunda Allah’a eş tutma.” demiştir.
Ey bedenleri sapasağlam olduğu halde amelle uğraşmayanlar! Rabbinizden gelecek ne büyük fırsatlan tepiyorsunuz. Kalpleriniz bunu bir bilse pişman olurdunuz. Uyanın artık.
Ey cemaat! Siz yakında öleceksiniz. Ölünüze ağıt yakılmadan önce siz kendiniz için ağlayın. Belirsiz bir sorunuz ve çok kalabalık günahlarınız var. Kalpleriniz dünya sevgisi ve hırsıyla hastalanmış. Onu dünyaya değer vermeyerek ve Hakk’a yönelerek iyileştiriniz. Dinin kurtuluşu sermayedir, güzel ameller ise kazançtır. Sizi azdıracak şeyleri istemeyi terkedin ve size yetecek kadarıyla yetinin. Aklı olan, helâli hesabı gerektiren, haramı cezayı gerektiren bir şeyi elde ettiğine sevinmez. Çoklannız hesabı ve cezayı unutmuş durumdasınız.
Oğlum! Eline dünyadan bir şey geçip kalbinin ondan rahatsız olduğunu görürsen terket onu. Fakat senin kalbin yok ki terkedesin. Sen nefis, tabiat ve hevadan ibaretsin. Gönül ehli ile düşüp kalk ki senin de bir gönlün olsun. Senin, hikmet sahibi, Allah’ın hükmüyle amel eden, seni terbiye edecek, öğretecek ve öğüt verecek bir mürşide ihtiyacın var.
Ey bütün varlığını bedavaya satan! Varını yoğunu verip yok değerinde bir şey satın alan! Sen ahireti verip dünyayı satın aldın, dünyayı alıp ahireti sattın. Sen heves içinde heves, yokluk içinde yokluk, bilgisizlik içinde bilgisizlik içindesin. Hayvanlar gibi, araştırmadan, hesabını düşünmeden, sormadan, hiçbir şeye niyet etmeden, herhangi bir emir almadan ve herhangi bir amel işlemeyi düşünmeden yiyorsun. Mümin, dinin mübah kıldığı şeyleri yer. Veli kula ise yemesini emreden ve yasaklayan kalbidir. Bedeller (ebdal) ise hiçbir şeye önem vermez. İşlerini Rabbiyle beraber olup kendinden geçmiş bir halde yapar. Veliler emirlere uyar. Ebdâl kulların ise iradeleri ve seçme haklan ellerinden alınmıştır. Bütün bunlar dinin sınırlarını koruduktan sonra olacak şeylerdir. Kendinden ve insanlardan vazgeçmiş olan kimse dinin sınırlarını korur ve kudret denizinde yardım ister. Kudret denizinin dalgalan onu bir kaldırır, bir indirir, bir deniz kıyısına atar, bir okyanusun tam ortasına sürükler. Allah’ın, haklarında “Biz onlan bir sağa, bir sola çeviririz”7 buyurduğu mağara arkadaşları (ashab-ı kehf / yedi uyurlar) gibi olur. Onların akıl, tedbir ve duyuları çalışmıyordu. İç ve dış gözlerini kapamış bir halde, lütuf ve yakınlık evinde idiler. Allah’a yaklaştırılan kullar da böyledir. Kalp gözlerini Allah dışındaki herşeye yumarlar. Ancak onun verdiği güçle, Ona bakar ve ancak onu duyarlar.
Allahım bizi senin dışındaki herşeyden uzaklaştır ve kendinle var et. Bize dünyada ve ahirette güzellik ver ve bizi cehennem azabından koru.