Gündem 1 – Son Dakika Gündem Haberleri – Gundem1.com

Türkiye ve Dünyadan Son Dakika Haberleri

Dini Bilgiler

Nefs Hep karşı Gelir (On İkinci Sohbet)

ON İKİNCİ SOHBET
Abdülkâdir Geylânî (r.a.) 2 Zilkade 545 tarihinde Pazar günü sabahı Ribat’ta şöyle sohbet etti:
Oğlum! Sen Allah’ı gerçekten istemiyorsun, Allah hakkmdaki iraden sağlam değil. Çünkü Allah’ı istediğini iddia edip başkasının peşinde koşup duran kimsenin davası geçersizdir. Dünyayı isteyenler çok, âhireti isteyenler ise azdır. İradesinde samimi olanlar ise azın da azıdır. Onlar nadir bulunurlukta kibrît-i ahmer gibidir. Tek tüktür onlar, birini bile bulmak çok zordur. Onlar aşiretleri içinde kaybolmuşlardır, tanınmazlar, yeryüzünün madenleridir ve yeryüzünde hükümrandırlar, beldelerin ve kulların korumasıdırlar. Onlar sayesinde insanlann başına gelen belalar savuşturulur, insanlar onlar sayesinde yağmur görürler ve Allah onlar için gökyüzünden yağmur indirir,
yeryüzü de onlar sebebiyle bitkilerini bitirir. Onlar, ilkin dağdan dağa, beldeden beldeye, harabeden harabeye kaçarlar. Tamndıklan heryeri derhal terkederler. Onlar herşeyi arkalanna atmışlar, dünyanın anahtarlannı da sahibine teslim etmişlerdir. Etraflarına kaleler yapılıp, kalplerine nehirler akıtılıncaya ve Allah tarafından gönderilen askerler onlan çepeçevre kuşatıncaya kadar böylece devam ederler. Onlardan herbiri tek başına onun bekçiliğini yapar, böylece ikram görür, korunurlar ve insanlara dönerler. Bütün bu olanlar onlann iradeleri dışında gerçekleşir. İşte o zaman insanlara yönelmeleri bir farz oluverir. Kendileri birer doktor, diğer insanlar da hastalar olurlar.
Yazık sana! Sen de onlardan olduğunu iddia ediyorsun. Sende onlardan olduğunu gösteren en ufak bir işaret yok. Sen Allah’ın yakınlığından ve lütfundan hiçbir iz taşımıyorsun. Sen Allah’ın katında hangi rütbe ve makamda olabilirsin ki! Senin yüce âlemlerde (melekût âlemi) adın ve lakabın nedir? Her gece kapını ne şekilde kapatıyorsun? Yediğin içtiğin şeyler mübah ve helâl midir? Dünya ile mi, âhiret ile mi yoksa, Allah’ın yakınlığı ile mi yatar kalkarsın? Yalnız iken senin beraber olduğun kimdir, halk içinde kiminle oturursun?
A yalancı! Yalnızken arkadaşın nefsin, şeytanın, hevan ve dünya düşüncesidir. Halk içinde ise insanlardan olan şeytanlardır ki bunlar kötü ve dedikodu yapan arkadaşlardır. Bu, öyle kuru iddialarla ve saçmasapan sözler söylemekle olacak
iş değildir. Senin bu konuda konuşman, faydasız bir hevestir. Senin, Hakk’ın huzurunda sâkince durman, şöhretten kaçman ve edepsizliği bırakman gerekir. Bu konuda mutlaka konuşman gerektiğini düşünüyorsan hiç olmazsa söyleyeceklerini, kalbinde ondan hiçbir iz olmadığı halde sırf görünüşünle kuru iddia olarak değil, bu konulann bereketini umarak, bu halleri yaşayanlan yâd etmenin bereketini umarak söyle. Kalbe uygun olmayan her görüntü anlamsızdır. Resûlullah’ın (s.a.v.) “İnsanların etini yeyip duranlar (gıybet edenler) oruç tutmamıştır” buyruğu hiç kulağına çalınmadı mı? Peygamberimiz bu sözü ile açıklamaktadır ki oruç sadece yemeyi, içmeyi ve orucu bozan şeyleri terketmek değildir. Günahlann terkedilmesi de buna eklenmelidir. Birbirinizi çekiştirmekten uzak durun. Çünkü çekiştirme ateşin odunu yeyip tükettiği gibi güzellikleri yer bitirir. Kurtulmuş kimseler bunu alışkanlık edinmemişlerdir. Başkalarını çekiştirmekle ünlenmiş kişiyide insanların saygısı az olur. Şehvetle bakmaktan da sakının. Çünkü o, kalplerinize günah tohumları eker ve sonu dünya ve âhirette hiç de hoş değildir. Yalan yere yemin etmekten de sakının. Çünkü o, memleketleri kurak bırakır, malların ve alacaklann bereketini götürür.
Yazık sana! Yalan yere yemin ederek sermayeni boş yere harcıyorsun ve alacağında zarar ediyorsun. Senin azıcık aklın olsa bunun ziyanın ta kendisi olduğunu bilirdin. Tamamen yalan olduğunu bile bile “Allah’a yemin olsun ki
bu şehirde böyle bir mal yok, kimsenin yanında bunun bir benzeri yok”, “Allah’a yemin ederim ki bu mal şu değerdedir, ve bana maliyeti de şudur” diyorsun. Sonra yalan şahitlik ediyorsun ve “doğru söylüyorum” diye Allah’a yemin ediyorsun. Yakında kör, kötürüm olacaksın.
Hakk’ın huzurunda biraz edepli olun. Her kim dinin edeplerine uygun davranmazsa kıyamet günü ateş onun hesabını görür.
(Birisi Abdülkâdir Geylânî’ye sohbet sırasında “Bu beş özelliğin hepsine veya bir kısmına sahip olan kimsenin abdest ve orucunun olmadığına mı hükmedeceğiz?” diye sordu. O da şöyle cevap verdi:)
Abdest ve orucu geçersiz olmaz. Fakat bu, insanlara öğüt vermek ve sakındırmak gayesiyle söylenmiştir.
Oğlum! Belki yann veya daha sonra sen bu hayattan ayrılacak ve kabre gireceksin. Bu gaflet nedir? Kalpleriniz ne kadar da katı! Adeta kaya gibisiniz. Ben söylüyorum, başkalan söylüyor ama siz aynen yaşantınıza devam ediyorsunuz. Kur’an okunuyor, Resûlullah’ın (s.a.v.) başından geçenler, önceki peygamberlerin görüp geçirdikleri anlatılıyor ama nafile! Hiç ibret almıyor ve sakınmıyorsunuz, amellerinizde hiçbir farklılaşma olmuyor. Her kim öğüt verilen bir yere gelir de öğüt almazsa o kimse en hayırlı yerdeki en kötü insan demektir.
Oğlum! Allah’ın veli kullarını hafife almanın sebebi Allah hakkmdaki bilginin az olmasıdır. “Neden onlar bizimle yaşamıyorlar, bizimle oturup kalkmıyorlar” diyorsun. Kendini bilemediğinden bunlan söylüyorsun. Kendin hakkında bilgin az olunca insanlann yeri, değeri hakkında da bilgin az oluyor. Dünyayı ve sonunu ne kadar az bilirsen âhiret hakkmdaki bilgisizliğin de o ölçüde olur. Âhireti ne kadar az bilirsen Allah hakkmdaki bilgisizliğin de o ölçüde olur.
A dünya ile uğraşıp duran! Yakında pişman olma vaktin gelecektir. Pişmanlığın, kıyamet gününde, teğabün (aldanma) gününde, rezil rüsva olma gününde, pişmanlık gününde gün gibi ortaya çıkacaktır. Âhiret gelmeden önce kendini hesaba çek ve sakın ha Allah’ın seni affedeceği ve sana yumuşak davranacağı hülyasına kapılma. Sen büyük ve küçük günah ve insanlara haksızlık etmek gibi en kötü haller üzeresin. Nasıl ki humma ölümün habercisi ise günahlar da küfrün habercisidir. Ölmeden önce, ruhlan almakla görevli ölüm meleği gelmeden önce tevbe etmeye bak.
Gençler! Tevbe edin. Görmüyor musunuz Allah tevbe etmeniz için sizi imtihana tâbi tutuyor. Fakat siz bunu anlayamıyor ve günahlarda diretiyorsunuz. Bu zamanda imtihana tâbi tutulan çok az kişi bu imtihandan başarıyla geçebilmektedir. Yalan söylemeniz size nimet verilmesini sağlamaz, ceza görmenize sebep olur. Yalan, insanın derecesini ve değerini yükseltmez, günahlarından dolayı ceza görmesine neden olur.
Allah’ın veli kullan da, sahipleri katında dereceleri yükselsin diye imtihana tâbi tutulurlar. Onlar Allah’ın rızasını istedikleri için bu imtihana sabrederler. Bunu başardıklannda mülkü elde etmiş olurlar. Bunu elde edince de kendilerinin bir tehlike içinde olduklarına inanırlar. Allahım! Velilerin hakkı için sana yakın olmayı, dünyada kalplerimizle âhirette de gözlerimizle seni görmeyi istiyoruz.
Ey cemaat! Allah’ın rahatlık ve kurtuluş vereceğinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü O, size çok yakındır. Ümidini kesme. Çünkü herşeyi yapan Allah’tır. Bilemezsin belki de Allah bu sıkıntıdan sonra sana bir çıkış kapısı açacaktır. Beladan da kaçma. Çünkü bela sabırla birlikte bütün iyiliklerin temelidir. Nübüvvet ve risaletin, velilik ve marifetin ve sevginin temeli beladır. Belaya sabretmezsen senin temelin yok demektir. Bir binanın temeli olmadan kalıcı olması ise mümkün değildir. Sen bir tepelikteki çöplüğün üzerinde sağlam duran bir ev gördün mü? Sen bela ve musibetlerden, Allah’ın yakın kulu olmaya, O’nu tanımaya ve yaklaşmaya gerek duymadığın için kaçıyorsun. Kalbinle, sırnnla ve ruhunla Allah’a yakınlık kapısından geçinceye dek sabret ve çalışmaya devam et. Âlimler, veliler ve ebdâllar (bedeller) peygamberin mirasçılandır. Peygamberler simsârlardır, bunlar da onlann önlerinde halka duyuru yapan tellallardır.
İnanan kimse Allah’tan başka kimseden korkmaz ve başkasından hiçbir şey beklemez.
Onun kalbine ve sırrına güç verilmiştir. İnananlann kalpleri Allah’ın huzuruna çıkartılmış iken ve hep orada iken nasıl güçlü olmasınlar ki. Kalpler onun yanındadır, kalıplar ise yeryüzündedir. Allah (c.c.) “Onlar bizim katımızda hayırlı ve seçkinlerdendir”32 buyurmuştur. Onlar kendi aileleri ve kendi nesilleri içinden seçilip çıkartılmışlardır. Mânâlan onlardan aynlır ve binalan da aydınlıktır. Bundan dolayı insanlardan uzaklaşmış ve alışıldık herşeyle ilgilerini kesmişlerdir. Onlar önlerine doğru yürümüşler, otlar onlann ardından bitmiş ve artık onlar için geriye dönüş yolu kalmamıştır. Yalnızlıkla arkadaş olmuş, bayındır yerleri değil; harabeleri, deniz kıyılannı, çölleri ve ıssız yerleri tercih etmişlerdir. Kırsal alanlarda yetişen şeyleri yerler ve oralann küçük su birikintilerinden içerler. Orada yabani hayvan gibi olurlar, kalpleri Allah’a yaklaştınlır ve ısmdmlır. Onların binaları, Peygamberlerin, sıddıkların ve şehidlerin binalarıyla beraberdir, mânâlan da Allah’la birlikte durur. Onlar daima Allah’a hizmet halindedir. Geceleri ve gündüzleri yalnızlıkla geçer. Arzu içinde olanların ve ünsiyet (yakınlık) isteyenlerin rahat ve huzuru Allah iledir.
Oğlum! Acı ve tatlı, düzgünlük ve bozukluk, bulanıklık ve duruluk hayatta olması zorunlu şeylerdendir. Bütünüyle duru bir hayat istiyorsan kalbinle insanlardan uzaklaş ve Allah’a yaklaş. Dünyadan ayrıl, aileni bırak ve onlan Rabbine teslim et. Kalbini herşeyden soyutla ve âhiret kapısına yaklaşıp içeri gir. Rabbini orada bulamazsan kaçarak ve Allah’a yaklaşmanın yolnu arayarak oradan çık. Onu bulabilirsen duruluğun bütününü onun huzurunda bulursun. Allah’ı seven başkasını neylesin. Cennet, yüksek dereceler isteyenlerin, tüccarlann yurdudur. Onlar dünyayı cennete karşılık satmışlardır. Bundan dolayı Allah (c.c.) “Orada canların çekeceği ve gözlerin hoşlanacağı herşey vardır’™ buyurmuştur. Kalp zikri nedir? Sır zikri nedir? Mânâ zikri nedir? Cennet oruç tutan, ibadet eden, şehvet ve lezzetlerini unutup terkedenlere aittir. Onlar oruca karşılık oruç, bahçeye karşılık bahçe, eve karşılık ev satmışlardır. Ben sizden söz değil ameller istiyorum. Allah nzası için çalışan ârif kul, bir örs gibidir. Üzerinde demir dövülür de hiç sesi çıkmaz. Yer gibidir, üzerinde yürünür, değiştirilir, halden hale sokulur da dilini açmaz.
Allah dostlan, Allah’tan başkasını görmezler, ve başkasından hiçbir şey dinlemezler. Onların dilsiz gönülleri vardır. Onlar kendilerinden ve başkalanndan vazgeçmişlerdir. Onlar bu hal üzere devam ederler ve Allah dileyince onlan yeniden diriltir ve gönüllerini dile çevirir. Hükümdar onlan şefkat ve rahmet eliyle yanma alır ve onları dilediği bir kalıba sokar ve başkaları için değil, yalnızca kendi için onları yeniden insanlann içine gönderir. Musa’yı (a.s.) kendi için seçip de
ona “Seni kendim için seçtim ”34 buyurduğu gibi onlan da kendisi için seçer. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir. Hiç güçlüğü olmayan bir rahatlık, hiç yalnızlığı olmayan bir arkadaşlık, hiç sıkıntısı olmayan bir nimet, kızgınlığı olmayan bir neşe, acılığı olmayan bir tatlılık ve yok olup gitmeyecek bir mülk verir. Orada mülk, Hak olan Allah’a aittir. Her kim bu hale gelebilirse rahata çabucak kavuşur. Fakat üzerinde bulunduğun şu hayat tarzı ile dünyada huzur bulamazsın. Çünkü dünya keder ve sıkıntılar yurdudur. Senin bu hayat tarzından sıyrılıp çıkman gerekiyor. Dolayısıyla dünyayı kalbinden ve elinden çıkarmalısın. Bunu yapamıyorsan hiç olmazsa bırak elinde kalsın ama kalbinden çıkar. Kalbin güçlendiği zaman elinden de çıkar ve fakir ve yoksullara, Allah’a muhtaç olan kullara ver. İster zengin, ister fakir ol, ister dünyaya rağbet eden, ister ondan yüz çevirmiş bir kimse ol bunu yapmalısın. Kalbinin ve sırnnın sağlıklı olması ve duruluğu, ilim öğrenip öğrendiği ile amel etmekle, amelde de ihlaslı olmakla ve Hakk’ı aramakta doğrulukta mümkündür.
Oğlum! “Fıkıh öğren sonra uzlete çekil, ayni” sözünü hiç duymadın mı? Bu söz “zâhir fıkhını öğren sonra bâtın fıkhına yönel” demektir. Yani bu zâhir ilimle amel et ki amelin seni daha önce yapmamış olduğun şeylerin bilgisine ulaştırsın. Bu zâhir ilimleri, görünen kısmın ışıgıaır, Datın uımıerı ise gomnmeyen Kısmın ışığıdır. Bâtın bilgisi, seninle Rabbin arasındaki ışıktır. İlminle amel ettiğin sürece Allah’a giden yolda hedefe yaklaşırsın, O’nunla arandaki kapı genişler ve kapının sana ait olan kanadı kaldınlır.
Rabbimiz! Bize dünyada ve âhirette güzellikler ver ve bizi cehennem azabından koru.