Gündem 1 – Son Dakika Gündem Haberleri – Gundem1.com

Türkiye ve Dünyadan Son Dakika Haberleri

Yeryüzü ve Uzay

Yeryüzü Hareket Edermi?

YERYÜZÜ
HAREKET EDER Mİ?
Eski çağlarda yaşayan çoğu kişiye göre bu düşünülebilecek en saçma soruydu. İnsan böyle bir durumdan nasıl kuşkulanabi- lirdi? Yalın biçimde yeryüzünün hareket etmediğini görürüz. Böyle bir soruyu sormak çılgınlık alameti gibi görünmeliydi.
Şu halde insanlar neden bu soruyu sordular?
Bunun bir nedeni, gökyüzündeki her şeyin hareket etmesidir. Güneş doğudan doğar, gökyüzü boyunca hareket eder ve batıda batar. Aynı şekilde Ay da hareket eder. Yıldızlar da, yaklaşık olarak Kutupyıldızı merkezde kalmak üzere geniş daireler üzerinde dönüyormuş gibi görünürler. Kutupyıldızı’na yakın olmayan yıldızlar ufukla kesişecek kadar büyük daireler çizerler. Ve bu nedenle onlar da doğu yönünde doğar ve batı yönünde batarlar.
Gökyüzündeki bu hareketler çoğu kimseyi şaşırtmamıştı. Yeryüzünün kesinlikle hareketsiz kalması ve gökcisimlerinin her gün bir dönüş yaparak onun çevresinde dolanmaları insanlara doğal görünüyordu. Olay böyleydi ve kişiler neden gördüğünden kuşku duysundu? Oysa bazı kimseler gökyüzünün hareketsiz kalıp da yeryüzünün onun altında dönmesinin mümkün olup olmadığını düşünmeye başladılar. Çoğu kişiye bu mantıklı bir seçenek gibi görünmüyordu. Koskoca dünyanın hareket etmediği pek açık seçikti…
Ama bir trendeyseniz ve yanınızdaki hatta bir başka tren varsa, birdenbire öteki tren geriye doğru hareket etmez mi? Duruma siz de şaşabilirsiniz. Neden öteki tren geriye doğru hareket etmeli ki?… Siz bakmayı sürdürürsünüz. Ve sonunda o tren gerilerde kalır ve pencerenizin gerisinde hareket ediyormuş gibi olur. Şimdi camdan görünen manzaraya bakar ve işte manzaranın da geriye doğru gittiğini görürsünüz! O anda sizin treninizin ileri doğru gittiğini ve öteki trenin şimdi de hareketsiz kaldığını anlarsınız. Başlangıçta treninizin hareketi çok yumuşak ve düzgün olduğu sürece farkı anlayamaz, hangi trenin kalktığını ve hangisinin de hareketsiz kaldığını söyleyemezdiniz.
Oysa ki, eski çağlarda yaşayan insanlar bizim avatajlarımıza sahip değillerdi: Kendilerinin hareket edip etmediklerini anlayamayacak denli rahat yolculuk yapamıyorlardı. Yürüyüş, koşuş, kötü yollarda yaysız arabalarda yolculuk yapış, dört nal koşan ya da trıs giden bir ata biniş hareketin türlü düzensizliklerini ortaya çıkarır ve sonuçta yolda gidip gidilmediğine ilişkin hiçbir soru sorulmazdı. Bu nedenle eğer yeryüzü hareket ettiği duyum- sanmasım vermiyorsa, sonuç yalın olarak hareket etmiyor demekti.
Şimdi gene treninizde olduğunuzu ve öteki trenin geriye doğru ağır ağır hareket ettiğini varsayalım. Onun mu yoksa kendi treninizin mi hareket ettiğini kontrol etmek üzere tüm yapacağınız arkanıza doğru bakmaktır. Vagonun ters tarafındaki camlardan istasyonu ya da kentin bir sokağını görebilirsiniz. Eğer istasyon binası ya da sokak geriye doğru gidiyorsa hareket
eden öteki tren değil, sizin treninizdir. Oysa ki, yeryüzü ve gökyüzünün durumlarında bakıp kontrol edilecek yansız üçüncü bir nesne bulunmamaktadır.
İÖ 350 yılı dolayında, gökyüzünün değil de yeryüzünün dönebileceğini ileri süren ilk kişi, Eski Yunan filozofu Heraklei- des (Yaklaşık olarak İÖ 390-322) olmuştur. Ve filozof bu düşüncesiyle ciddiye alınmamıştı. Ancak, 1609 yılında İtalyan bilim adamı Galileo Galilei (1564-1642) kendi yaptığı pek ilkel bir
teleskobu gökyüzüne doğru çevirdi. Böylece gerçekleştirdiği keşifler arasında güneşin üzerinde koyu renkli birtakım noktaların bu
lunduğu görüşü de yer alıyordu. Bilim adamı günden güne bu lekeleri gözlerken bazılarının yavaşça yer değiştirmekte oluşuna dikkat etti ve güneşin ağrı ağır döndüğü
sonucuna vardı. Ya da eksen denilen hayali bir hat boyunca güneş tam bir dönüşünü yaklaşık yirmi yedi günde tamamlıyordu.
Galileo bu durumda şöyle düşündü: Eğer güneş dönüyorsa neden yeryüzü de her yirmi dört saatte bir kendi çevresinde bir dönüş yapmasın? Bilim adamımn bu düşüncesine karşı güçlü bir muhalefet oluştu. Ve 1633 yılında Katolik Kilisesi, halk önünde düşüncesini yadsıması için Galileo’yu zorladı.
Ama, bu eylem de tutuculara yardımcı olamadı. 1665 yılında İtalyan-Fransız gökbilimcisi Gian Domenico Cassini (1625- 1712) Merih (Mars) gezegeninin her 24 1/2 saatte kendi çevresinde bir dönüş yaptığım gösterebildi. 1668 yılında aynı bilim adamı Jüpiter (Erendiz) gezegeninin her 10 saatte bir kendi çevresinde döndüğünü de gösterdi. Bundan sonra bilim adamları yeryüzünün de kendi çevresinde dönebileceğinden kuşkulandı-
lar. Yeryüzü düzgün ve duyumsanamayacak denli pürüzsüz şekilde dönüyor olmalıydı. Dahası, dünyanın dönüşü öteki gökcisimlerinin hareketi gerçeğine bağlı olmadan söylenebilirdi. Çünkü elde ek ipuçları vardı. Gökbilimciler uzayın ne denli büyük olduğunu sezinledikçe (biz de bunu daha sonra anlayacağız), giderek tüm uzay kendi çevresinde dolanırken yeryüzünün hareketsiz kalmasının saçma olacağını düşündüler.
Gene de bir kişi 1851 yılında ortaya çıkıp da olayı gerçek anlamda gösterene değin, insanlar bu konuda ne olduğunu görüp anlayamadılar. Fransız fizikçisi Jean B.L. Foucault (1819- 1868) bir kilisenin tavamndan uzun ve ağır bir sarkacı sallandırdı. Sarkacın ucunda bir ekser (büyük çivi) bağlıydı. Ve bu çivi, kilisenin döşemesindeki kumda bir iz bırakıyordu. Sarkaç aynı düzlemde saatler boyu sallandı. Ancak, döşemedeki kumda yaptığı iz sarkacın altındaki yeryüzü döndükçe ağır ağır yön değiştiriyordu. Böylece ilk kez sarkacı izleyen kalabalık bir insan topluluğu yeryüzünün döndüğünü kanıtıyla görebiliyordu. Elbette ki, günümüzde Ay’a insan göndermiş olduğumuza göre, oradan dünyanın gerçekten döndüğünü görebiliriz.